31 Mart 2016 Perşembe

MEVLEVİLER, AHİLER, KALENDERİLER -Niçin kavgalılardı?-



Bir iddiaya göre 13. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'da Mevlevilik ile Ahilik arasında yaşanan fikri-siyasi çekişmenin kökleri bir yüzyıl öncesine, Horasan'a dayanır. Anlatıma göre Mevlana ve babası Bahaeddin Veled'in takipçisi olduğu Kübreviyye tarikatının kurucusu Necmüddin Kübra ile Ahi Evren'in talebesi olduğu Fahrüddin Razi arasında yaşanan münazaraların bir devamıdır Ahilik ile Mevleviliğin fikri ayrılıklarının kökeni. Kısmen doğrudur da bu, ancak 'kısmen' lafzını kullanmamıza sebep olacak kadar başka hususlar da vardır. Sözgelimi Necmüddin Kübra'nın önemli müridlerinden Necmeddin Daye, Ahi Evren'in kayınpederi Evhadüddin Kirmani'ye bağlanır. Yeri gelmişken belirtelim: Her ne kadar Abdurrahman  Cami Nefehat-ül Üns'ünde, Daye'nin Konya’da hem Mevlana Celaleddin Rumi hem de Sadreddin Konevi ile görüştüğünü iddia etse de Daye'nin Konya'da bulunduğu tarihte ne Konevi ne de Mevlana Konya'dadır. Necmeddin Daye, Evhadüddin Kirmani ve onun şeyhi Şihabüddin Ömer es-Suhreverdi ile Malatya'da 1221'de tanışır. Anadolu'dan 1224'te ayrılan Daye'nin 1225'ten ölüm tarihi olan 1256'ya dek Bağdat'ta Abbasi hilafetinin emrinde kaldığını da bu bilgiye ekleyelim. Necmüddin Daye ismi bile Ahilik ile Mevlevilik arasındaki fikri-siyasi çekişmelerin Horasan'a, Kübrevilik ile Fahreddin Razi arasındaki münazaraya dayandığı fikrini çürütmeye yeterlidir. Elbette arada meşrebi bir farklılık vardır, bu farklılığın kökleri de anılan münazaraya kadar uzatılabilir; ancak bu farklılığın Anadolu'daki büyük fikri-siyasi gerginliğe yol açtığını iddia etmek bana kalırsa aşırı bir yorumdur. Ahilik ile Mevlevilik, Ahi Evren ile Mevlana arasındaki gerginliğin sebepleri Anadolu'dadır.
Hakikatte Ahi Evren ile Mevlana arasındaki fikri-siyasi gerilim ve tartışmanın 1246'dan sonra gün yüzüne çıktığını söylemek gerekir. 1237'de Halep ve Şam'daki eğitimini tamamlayıp Konya'ya dönen Mevlana'nın 1244'lere kadar (yani Şems-i Tebrizi'nin Konya'ya gelişine kadar) Konya'da bir müderris ve fakih olarak bilindiğini, tasavvufi neşveye de sahip olduğunu biliyoruz. Her ne kadar Konya'da mukim en bilinen ve en önemli fakih olmasa da iyi bir fıkıh eğitimi aldığı, çevresinde giderek genişleyen bir halka oluştuğu da bilinmekteydi. Mevlana, hayatta olduğu sürece, Ahmed Eflaki'nin övgülü anlatımlarının zıddına sıradan bir alim olarak görünüyordu Konyalılara; çünkü Kadı İzzeddin, Kadı Siracüddin Urmevi gibi gerçekten döneme damga vurmuş önemli fıkıh üstadları vardı.
Mevlana'nın Divan-ı Kebir'inde yer alan bazı şiirleri Şems ile tanışmasından önce kaleme aldığı da malumumuz. Ancak gerek Moğolların Anadolu'yu istilası, gerekse Kalenderilerin bu istilaya verdikleri destek; Moğolların Anadolu'yu işgali öncesi,  1237'de Alaeddin Keykubat'ın oğlu eliyle zehirlenerek öldürülüşü ve sonrasındaki büyük Türkmen (Babai) ayaklanması; Alaeddin Keykubat döneminde etkin bir rolde bulunan Ahi Evren'in, Türkmenlere yönelik politikaları sebebiyle eleştirdiği Keykubat'ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1239'da hapse atılması, hem dönemde yaşanan siyasi kargaşanın mahiyetine dair daha dikkatli analizlere başvurmamızı salık verir hem de doğrudan Mevlana ile Ahi Evren arasındaki çekişmenin sebebini geçmişte değil bizzat ilgilendiğimiz dönem içinde aramak gerektiğine delalet eder.
Yine de Şemseddin İsfehani'nin vezirliğinde, Celalettin Karatay'ın delaletiyle 1246'da affedilerek hapisten salıverilmiş ve devlet kademesinde görev almış Ahi Evren ile Mevlana arasındaki kavganın Moğollara karşı takınılan üslup ve mücadele zemini farklılığından neşet ettiğini söylemek gerekir. 1244'te Konya'ya gelerek Mevlana ile tanışan ve ondaki büyük değişime sebep olan Şems-i Tebrizi'yi, Moğolların Kayseri'yi zaptı sonrası giriştikleri katliamda birçok arkadaş ve yoldaşını kaybetmiş, ayrıca eşi de Moğollara esir düşmüş Ahi Evren'in sevmesi düşünülemez. Çünkü bir iddiaya göre Moğolların Kayseri'yi zaptı sırasında Şems de bu şehirdedir ve Moğollar lehinde propaganda yapmaktadır. (Ahi Evren'in eşi Fatma Bacı'yı Moğollar elinde esir durumdan Emir Pervane Müineddin Süleyman kurtaracaktır.) Mevlana ile Ahi Evren arasındaki nizanın Şems ile başladığını ileri sürmek de makul görünmektedir, çünkü Mevlana'nın ilk eşinden olma oğlu Alaeddin Çelebi, Ahi Evren ile birliktedir. Fatma Bacı'nın teşkilatına devam eden Mevlana'nın kızının Şems'in gelişiyle birlikte bizzat Şems'in isteği doğrultusunda bundan vazgeçirildiği de Ahmed Eflaki'nin anlattığı bir menkıbenin konusudur.
1244'te Konya'ya gelen Şems'in farklı rivayet ve anlatımlara göre ölüm ya da gaybubet yılı olan 1247'ye kadar 2 kez Konya'dan ayrılıp Şam'a gittiği mervidir. Şems'in Konya'dan ilk ayrılışının sebebi Konya ahalisinin kendisini sevmemesidir büyük ihtimalle. Hatta Hırkayı Şems'i (Makalat'ı) Türkçeleştiren Mehmet Nuri Gencosman'ın aktarımına göre Konya sofilerinden birinin Mevlana ile Şems'in dostluğuna hayret edip "Horasanlıların Tebrizlilerle ne işi olur?" dediği bile vakidir. Bu ilk ayrılığın bitmesinin ardından Mevlana, Şems bir daha Konya'dan ayrılmasın diye onu evlatlığı Kimya Hatun ile nikahlar. Kimya Hatun'un şüpheli ölümü neticesi Şems Konya'dan bir kez daha ayrılır ve Şam'a gider. Mevlana oğlu Sultan Veled'i Şam'a gönderir, Sultan Veled Şems'i bulur, Konya'ya getirir. İkinci ayrılık 6 ay sürmüştür. Şems üçüncü kez geldiği Konya'da 1247'de öldürülür. Cesedi Abdülbaki Gölpınarlı'nın iddiasına göre Bedreddin Gühertaş'ın hankahındaki kuyuya atılır. Şems'in öldürülmesinin sorumlusu olarak dönemin devlet erkanını gösteren Mevlana'nın ilk hedefi Ahi Evren olacaktır. Mevlana'nın II. Kılıçarslan'a yönelik tarizlerinin bir sebebini de Ahi Evren'in devlet görevinde oluşunu göstermek yanlış olmayacaktır. Mevlana ile Selçuklu devlet yönetimi arasındaki ilişkilerin 1251 sonrasında (yani Ahi Evren devlet yönetiminden ayrılıp Kırşehir'e gidince) normalleşmeye başladığını da düşünebiliriz.

MÜSTAKİL GAZETE

Konuyla ilgili önceki yazı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder